Kısaca “Keto Diyet” olarak da adlandırılan ketojenik diyet; yüksek oranda yağ, ortalama düzeyde protein ve çok düşük miktarda karbonhidrat tüketimini tavsiye eden bir diyet türü. Bu diyette meyveler bile yasak. Her moda diyette olduğu gibi, bunu da uygulayanlar kilo verdiklerini, daha enerjik olduklarını ve zihinlerinin açıldığını iddia ediyorlar. Peki keto diyet gerçekten diğerlerinden daha mı üstün?
Beslenme uzmanları ve diyetisyenler keto diyetin diğerlerinden pek bir farkı olmadığını söylüyor. Düşük karbonhidratlı diyetler kısa vadede kilo vermeye yarıyor, ancak uzun vadede etkileri diğer ticari ya da kendi kendine uygulanan diyetlerden farklı değil. Oregon Eyalet Üniversitesi’nden beslenme profesörü Melinda Manore, keto diyetlerin yağ yanında ciddi miktarda yağsız vücut kütlesi kaybına da neden olabileceğini, diğer çoğu moda diyette olduğu gibi diyeti bırakanların genellikle ilk baştaki kilolarına geri döndüklerini söylüyor.
Keto diyetler ilk olarak 1920’lerde, kilo vermek değil sara hastalığına karşı geliştirildi. Düşük karbonhidratlı diyetlerin vücudu yağ yakmaya zorladığı, yağların öncelikle yağ asitlerine, sonra da keton denilen maddelere dönüştürülüp hücrelerce yakıt olarak kullanıldığı biliniyor. Ancak bilinmeyen bir sebeple, vücudun enerji sağlamak için ağırlıklı olarak ketonları kullanması sara krizi nöbetlerini azaltıyor. Günümüzde nöbet engelleyici ilaçlar kullanıldığı için, sara hastalığını kontrol altında tutmakta ketojenik diyete eskisi kadar başvurulmuyor.
Keto diyet 2000’lerin başında moda olan Atkins diyeti gibi düşük karbonhidrat diyeti sınıfından. Keto diyet için tek bir şablon yok ama genel olarak günde 50 gramın altında karbonhidrat tüketilmesi tavsiye ediliyor. Akılda canlandırılabilmesi için bir dilim (25 gram) beyaz ekmekte 13 gram civarı karbonhidrat olduğu söylenebilir.
Keto diyeti sonucu hücreler enerji için büyük oranda ketonlara ihtiyaç duyar hale geliyor. Bu durumun kilo vermeyi nasıl sağladığı tam olarak bilinmemekle birlikte, insülin gibi açlığı düzenleyen hormonların etkilendiği, dolayısıyla tokluk hissi oluştuğu düşünülüyor. Ayrıca yağ ve proteinlerin de tokluk hissi yarattığı, bu nedenle toplamda kalori tüketimini azalttığı söyleniyor.
Geçmiş yıllarda düşük karbonhidratlı ve düşük yağlı diyetleri karşılaştıran pek çok çalışma yapıldı. American Medical Association dergisinde 2014 yılında yayınlanan bir çalışma Atkins, South Beach, Zone gibi düşük karbonhidrat, Ornish gibi düşük yağ, Jenny Craig ve Weight Watchers gibi porsiyon kontrolü diyetleri ile yapılan deneyleri karşılaştırdı. Çalışma sonucunda düşük karbonhidrat ve düşük yağ diyetleri arasında kilo kaybı açısından ciddi bir fark gözlenmedi.
Aynı dergide bu yılın şubat ayında yayınlanan ve doğrudan düşük karbonhidrat ve düşük yağ diyetlerini karşılaştıran bir diğer çalışmada da, bir yıl sonunda düşük karbonhidrat diyeti uygulayanların ortalama 6 kg, düşük yağ diyeti uygulayanların ise ortalama 5,3 kg kilo verdikleri görülerek, bunun ciddi bir farklılık olmadığı belirtildi.
Amerikan Beslenme ve Diyetetik Akademisi sözcülerinden Melissa Majumdar, keto diyetlerin kilo vermeye yaradığını, ancak diğer diyet stratejileri ile kıyaslandığında daha başarılı olmadığını ifade etti. Majumdar’a göre keto diyetin başlangıcındaki kilo kaybının büyük bölümü vücudun su kaybından kaynaklanıyor. Bu nedenle diyete başlandığında ilk zamanlarda tartıda ciddi bir fark görülürken kilo kaybı zaman içinde yavaşlıyor.
Texas Üniversitesi Güneybatı Tıp Merkezi’nde klinik beslenme profesörü olan Jo Ann Carson, verilen kiloyu geri alma riskinin keto diyetlerde daha fazla olduğunu, çünkü bu diyetin uzun vadede sürdürülmesi daha zor olduğunu ifade ediyor. Ayrıca keto diyette doymuş yağ ve kolesterol düzeyleri ile ilgili çekinceler de var. Gıdalarla alınan yağ ve kolesterolün kan değerlerini ne kadar etkileyeceği kişinin genetik yatkınlığına göre değişiyor. Bu nedenle keto diyet dahil herhangi bir düşük karbonhidrat diyetine başlamadan önce bir doktorun tavsiyesiyle uygun kan testlerinin yaptırılması lazım.
Carson’a göre ketojenik diyetlerin bir diğer riski, idrarla kalsiyum kaybının yükselmesine neden olması. Bu durum kemik yoğunluğunun düşmesine ve ilerde osteoporoz riskinin artmasına yol açabiliyor.
Keto diyetlerin eksik kalan bir yanı da karbonhidrat kısıtı nedeniyle, sağlıklı beslenmenin gerektirdiği ölçüde sebze ve meyve içermemesi. Amerikan Kalp Derneği AHA, kalp sağlığının korunmasına yönelik bir beslenme şablonunda çeşitli sebze ve meyvelerin yanında yine karbonhidrat içeren tam tahıllar, yemişler, bakliyat ile düşük yağlı süt, derisi alınmış tavuk, yağda kızartılmamış balık gibi gıdaların yer alması gerektiğini belirtiyor.
AHA’nın kalp sağlığı için önerilerinden biri de haftada en az 150 dakika orta şiddette egzersiz yapmak. Carson hücrelerin yakıtı olarak ketonların kullanılmasının daha verimsiz olduğunu, ketojenik diyette fiziksel olarak aktif kalmanın daha zorlaştığını ekliyor.
Melissa Majumdar ise hastalarına keto diyet önermediğini, bu diyetin çoğu zaman sürdürülebilir olmaktan uzak kaldığını ifade ediyor. Majumdar’a göre herhangi bir diyette bir gıda grubunu dışlamanın kaçınılmaz sonucu bazı besin öğelerinin yeterli düzeyde alınamaması. Ketojenik diyette meyve, sebze ve tam tahılların eksikliği, kişinin yeterince lif tüketememesi ile sonuçlanıyor. Besinlerden aldığımız liflerin kalp damar sağlığı ve bağışıklık sistemi başta olmak üzere bir çok hayati parametreyi etkilediği biliniyor.