Şişmanlık günümüzde, dünya genelinde kabul edilen en büyük sağlık problemlerinden biridir. Ülkemizde de diğer dünya ülkelerinde olduğu gibi, şişmanlığın görülme sıklığı gün geçtikçe artmaktadır. Sağlık Bakanlığınca yapılan “Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması-2010” sonucuna göre Türkiye’de şişmanlığın görülme sıklığı erkeklerde % 20.5, kadınlarda ise % 41.0, genelde ise % 30.3 olarak bulunmuştur. Ülke genelinde, fazla kilolu olanlar %34.6, fazla kilolu ve şişman olanlar %64.9, çok şişman olanlar ise %2.9 olarak bulunmuştur.
Çalışmalar şişmanlığın yüksek tansiyon, tip 2 diabet mellitus, dislipidemi, kalp damar hastalıkları ve belirli tipteki kanserlere (kolon, meme, safra kesesi, endometrium kanserleri) yakalanma risklerini arttırdığını göstermiştir. WHO şişmanlığı tanımlamaya yönelik bir indeks formülü geliştirmiştir, VKİ = Ağırlık (kg) / [Boy (m)]2. Vücut Kitle İndeksi (BMI-Body Mass Index) olarak adlandırılan bu indeks, hastaların kilogram cinsinden ağırlıklarının, metre cinsinden boylarının karesine bölünmesiyle hesaplanmaktadır. WHO, şişmanlığı BMI’in 30 veya üzerindeki değerlerde olmasıyla tanımlar ve erişkinlerde BMI’in 25’in üzerinde olması ve karın bölgesi (abdominal) yağlanmanın kalp damar ve şişmanlığa bağlı diğer hastalık riskleri ile yakından ilişkili olduğunu gösterir. Bel ölçümünün erkeklerde 102 cm, kadınlarda 82 cm üzerinde olması durumunda, bir hastalık devam ederken, beraberinde başka hastalıkların da görülme risklerinin arttığı kabul edilir.
Aşırı kiloluğun en önemli nedeni sağlıksız beslenme ve hareket yetersizliğidir. Tütün kullanımına bağlı meydana gelen sağlık sorunlarından sonra önlenebilir ölümlerin en sık ikinci nedeni aşırı kilolu olmaktır. Değişen çevresel şartlar, taşıtlar, bedensel iş yükünü azaltan aletler, bilgisayar, televizyon, sinema, teknolojik cihazlar, kolay erişilebilir ve lezzetli gıdalar, insanların günlük enerji tüketim ve harcama dengesini alınan enerjinin harcanandan fazla olması yönünde değiştirmiştir. Bunun sonucu olarak fazla kilo ve sonrasında şişmanlık vakalarındaki artışlar olmaktadır.
Aşırı kiloluluğun oluşmasında rol alan birçok faktör arasında gıda tüketimiyle gereğinden fazla enerji alımı, vücuttan yetersiz enerji harcanması, genetik yatkınlık, düşük yağ oksidasyonu, azalmış sempatik aktivite, psikolojik stres, sosyo-ekonomik düzey düşüklüğü sayılabilir. Bilimsel çalışmalarda, vücut ağırlığının genetik kontrol ile yakından ilişkili olduğu ve genetik etkilerin bazal metabolizma üzerinde kişiden kişiye farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Bundan dolayı, bazı kişiler kilo almaya daha yatkındır. Şişman anne babaların çocuklarının şişman olma ihtimali %80 iken, normal anne babaların çocuklarında bu risk %15’tir. Ayrıca, çeşitli ilaçların da şişmanlığa yol açabileceği bilinmektedir. Şişman kişilerin yaklaşık %25-30’unda depresyon veya diğer psikolojik rahatsızlıklar görülmektedir. Duygusal gerginlik sık ve aşırı yeme ile ilişkilidir. Bu kişiler kısa zaman aralıkları ile çok yemek yerler ve bunu yaparken de kontrollerini kaybederler. Şişman kişilerin aşırı kilo tedavisine başlanmadan önce depresyon ve anksiyete yönünden de değerlendirme yapılması, sonrasında ilaç veya psikoterapi ile devam edilmesi uygun olabilir.
Fiziksel aktivite, insanın kilo vermesine yarar, daha da önemlisi vücudun zinde olmasını sağlar. Yapılan araştırmalara göre, aktif ve zinde olan şişman bireylerin, kalp ve şeker hastalığı riski, şişman olmayan ancak hareketsiz bireylerden daha azdır. Bu bilgi, formda olunduğu sürece şu sorunun önemini ortaya koyar: Şişmanlık mı daha zararlıdır, yoksa hareketsizlik mi?
Şişmanlık, kötü beslenme ve/veya hareketsizlik nedeniyle vücudun aşırı yağlanması olarak ifade edilir. Vücut yağ oranının tam olarak belirlenmesinin, uzun zaman alması ve masraflı olması nedeniyle şişmanlığın belirlenmesinde çoğu kez sadece vücut ağırlığına bakılmaktadır.